18 Aralık 2009

Hoscakal Galatali...

Dikkat etmissinizdir, B. de ben de Sekerpare'ye ve bilumum kalite Yesilcam filmine hastayiz. Surekli gondermeler yapiyor, sanki kendi esprilerimiz kotuymus gibi balini sutunu emiyoruz o ortamin. Bu gonulden gelen bir sey bizim icin. Gonlumuzden gelen her sey gibi bunun da hakkini veriyoruz iste... Insanin gonul verdigi seyin uzerinde etkisi, katkisi, emegi olan insanlari da kan baginin otesinde sevebiliyorsunuz o zaman iste. Bu gun size onlardan birinde bahsedicem.


Gavat Ziver'e ve tum Besiktas karakoluna karsi tek zirhi bir beyaz mintan gomlek, tum ordusu sadece kendisi, yuregi anca oyle bi gogus kafesine sigacak kadar buyuk olan Galatali; yavsak da olsa bir baskomser olan birinin onunde aslan gormus gibi hizaya girdigi ama kiytirik bi bekci parcasi da olsa yurekli ve durust olan birinin kuzu gibi nezarete atabildigi Galatali, gectigimiz gunlerde vefat etti. Ne yazik ki bunun hakkinda yazacak zamani ancak bulabiliyorum.



Haberlerde ilk gordugumde koltuga cakildim kaldim. Simdi bana "O adam Galatali degildi ki, tiyatrocuydu, bik bik..." gibi seyler soyleyebilirsiniz. Demeyin, yanilirsiniz. Ustune de cok fena bozarim sizi. Sener Sen ne kadar Ziya'ysa, Munir Ozkul Mahmut Hoca, o da o kadar Galatali iste... Simdi onun gercek kisiliginin ne kadar buyuk isler basardigindan, kisaca hayat hikayesinden dem vuracagimi saniyorsaniz yine yanilirsiniz. Eger siz de ona biraz saygi ve/veya sevgi duyuyorsaniz bence en azindan hakkinda bi arastirma yapmayi borclusunuz ona. Gercek adini ogrenmekle baslayabilirsiniz mesela. Sonra bakarsiniz neler yapmis neler etmis. Gercek bir tiyatrocu olmak nasil bir seymis, oyle herkesin harci miymis cogu kisi kendi icin yasarken sanat icin yasamak! Bu yaptiginiz ona bir saygi durusu niteliginde olacak. Kendinizi daha iyi hissetmeye hemen baslayacaksiniz, goreceksiniz...

Not: Bu, "Return of the Golden Child" kivaminda bi yazi olmadi. Farkindayim. Su an hayatimi sarmis olan kaosa ustun gelmeye calisiyorum. Yakinda donecem, merak etmeyin...

08 Aralık 2009

Oğlum Hurşit Bana Bir Hıyar Lazım!

Çok boşladık seni blogçum farkındayım.. Ama hayret bu boşlamalar sonucu bile izleyici sayın artabiliyor, demek ki bizi sallayan yok gelen sırf sana geliyor! Ama benim yoğunluğum, T'nin karmaşıklığı (korkma kanka sır vermiyorum) bizi böyle yaptı işte.. Şu an bile sınav makalesi yazıyor olmalıydım ama ne zaman planlı yaşayabildim ki ben şimdi yaşayayım?

Okula diye çıktım kendimi Taksim'de buldum,
Kumsala içelim diye gittik, Ekim sonunda kendimizi denize girmiş bulduk,
Arkadaşı otobüs garına götürmeye çıktık, kendimizi stüdyoda şarkı söyler bulduk..

İşte bizimki de böyle bir hayat.. Ama değişmeyen tek şey hayatımda her daim bir hıyarın bulunuşu. Hıyar dedim de sabah hıyar soydum ellerim nasıl kokmuş bak mis gibi, hıyar günlük hayatta her yere cuk oturttuğumuz bir sebze di mi? Ne çok kullanıyoruz:

İdol filmim Şekerpare'den bir alıntı:"Oğlum Hurşit bana bir hıyar lazım.. Hıyaaarrr..."
bir de Grup Vitamin'in bir şarkısı vardı "hıyar dedim de aklıma geldi, yeni sevgilin nasıl? O da seni benim seni çok sevdiğim gibi seviyor mu?"

Bir de hıyarlı falafel var tabi! Olsaydı da yeseydik di mi T?
T şu an İzmir yollarında olsa gerek, dönünce ilk fırsatta son günümüzü tekrarlayalım, siz de şimdilik şu fotolarla idare ediverin..

"İdare edemem anne" diyen varsa ona benden bir ADUKET!